Haber Türk'te Ece Üner'le
Ali Rıza Demircan 2022-06-07
ECE ÜNER (Beyoğlu Belediyesinin düzenlediği ve Gayr-ı müslim cemaat önderlerinin de katıldığı )Bir kardeşlik iftarından geldiniz. Dolayısıyla bu aslında ne demektir kardeşlik iftarı, yeryüzü sofraları… hep konuşuyoruz ya belki biraz ona da değinmek lazım.
DEMİRCAN Efendim Ramazan bir huzur iklimi, barış iklimi, kaynaşma iklimi… İslâm dini zaviyesinden bakıldığında ötekiler gayrimüslimler değildir. Ötekiler ister gayrimüslimlerden ister Müslümanlardan olsun zalimlerdir. Kur'an ifadesiyle; “Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir..” (Hûd 11/18)
Zalim olursanız yani insanların hakları ve hürriyetlerini çiğnerseniz, insanlık onurunu çiğnerseniz o zaman öteki olursunuz. Müslüman olduğumuz için bize savaş açılmadıkça ya da İslâmi çizgide yaşadığımız yurdumuz işgal edilmedikçe hiçbir gruba savaş ilan etmeyiz. Barış Yaradan’ın buyruğudur. Bütün insanlar da Yaradan’ın kullarıdır. Gayr-ı müslimler de fıtrat kardeşlerimizdir. Bu sebeple iftar buluşması olmuştur.
ECE ÜNER Şimdi barış Yaradan’ın buyruğudur deyince aslında Müslüman coğrafyasında çok ciddi çatışmalar var. Dolayısıyla Yaradan’ın buyruğuna karşı mı geliniyor?
DEMİRCAN Gayet tabii karşı geliniyor. Bizim bugün İslâm dünyası dediğimiz dünyanın bir bölümü maalesef İslâm inancından da yoksundur, İslâmi yaşam kurallarından da yoksundur. İslâm ülkelerinde uluslararası emperyalizm yalnızca ekonomik, askeri ve kültürel boyutları ile değil, inanç boyutuyla da egemendir. Biz İslâm dünyası diye yekpare bir dünya tasavvur ediyoruz. Oysaki öyle değil ama bu insanların ismi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin olduğu için biz bu insanların bütününü Müslüman olarak görüyor ve değerlendiriyoruz. Şimdi Batı penceresinden bize bakıldığında ne deniyor? 76 milyon Müslüman Türkiye'den söz ediliyor ama biz biliyoruz ki bu ülkede İslam'ın inançlısı olup İslâm'ın kurallarına göre yaşayanlar yanısıra İslâm karşıtı olan insanlar var. İslâm karşıtı sistemlerin, rejimlerin bağlıları var. Mısır’a, İran’a ve Pakistan’a baktığımız zaman da böyle görüyoruz.
Biliyorsunuz benim iktidara da muhalefeti de yandaşlığım yok. Hakikatten yanayım, bu özelliğimle de iftihar ediyorum. Şimdi düşünebiliyor musunuz (Mısır’da) bir taraftan 200 insan Şehit ediliyor 4000, 5000 yaralı var ve diğer tarafta işlenen cinayetleri kutlarcasına şenlikler yapılıyor. Şimdi Mısır'da Sisi öncülüğünde yapılan darbenin İslâmi temeli yok. Demokrasinin işletilmesi bizim için tercih edilmesi gereken yol ve yöntemse darbe demokrasiyi de çiğnemiştir. Şimdi bu insanlara ne oluyor? Hem İslâmi ilkeler çiğnenmiştir, hem demokratik ilkeler çiğnenmiştir. İslam'a ve demokrasiye karşı gelinirken temel haklar ve özgürlükler çiğnenmiştir. Peki, kutlanan nedir burada? İnsanlığın özgün özellikleri içinde nereye oturtabiliriz bu kutlamaları? Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın bu ifadeleri gerçekten bir gerçeği yansıtıyor. Fevkalâde üzücü yani darbenin kendisi kadar verilen şehitlerin neden olduğu ıstırap da mustarip kılıcı bir durum. Biz İslam dünyası diye yekpare bir dünya görüyoruz. Müslümanlar diyoruz oysaki hakikat böyle değil, farklı inançlar, farklı kültürler var, üstelik İslâm’a İslâm'a karşı tavırlar var ama bu tavrı sergileyenler biz Hristiyan’ız demedikleri için, biz Marksistiz demedikleri için biz onları Müslümanlar olarak değerlendiriyoruz.
Sorunuzdan koptuk, biz böyle bir kültürden geliyoruz. Yani Osmanlı yönetimini İslâm zaviyesinden pek çok noktada eleştirebilirsiniz ama adalet noktasında eleştiremezsiniz zalimleşmedikleri sürece, farklı inançları, ötekileştirmediler. Böylece büyük bir insanlık medeniyeti sergilediler ve ülkemizde/tarihimizde farklı inançlar, farklı diller, farklı mezhepler bir arada yaşayabildi, düşünebiliyor musunuz? Yahudilerin bu ülkeye gelişlerinin geçen yıllarda 500. yıl dönümü kutlandı. Ve hala varlıkları devam ediyor. Dolayısı ile bu akşam ki iftar asırlardır yaşatılan bu geleneğin yansıması gibi oldu. E tabi ki mutluluk verdi. Yanımda bir gayri Müslim cemaat başkanı vardı. Oğlumu da (Beyoğlu Belediye Başkanı) methu sena edercesine şöyle dedi:
Biz vakıflarımıza sahip değildik bu iktidar döneminde vakıf mallarımıza sahip olduk, ve uzun yıllardır sahip olamadığımız, kullanamadığımız, gelirlerinden yararlanamadığımız vakıflarımızı kullanır hale geldik, oğlunuz da bize pek müzahir/yardımcı oldu.
Ben de kendilerine oğlum hoca oğludur ben oğluma; adalet, adalet, adalet uygulayacaksın, diyorum.
ECE ÜNER Hocam şimdi iftar deyince aklımıza oruç ve ramazan boyunca da bu oruç tutuluyor tutanlar tutabilenler için anlamlandırmak adına şunu söyleyeceğim; şimdi geçen gün İskender Pala Hoca ile sohbet ederken kiloları değil kemalimizi arttıralım diye onun bir yazısı var. Peygamberimiz açlık Allah'ın ziyafetidir demiş. Yani en büyük nimetlerden biri açlıktır ve açlığa hükmettiğiniz ölçüde hazine değerinde bir sıfatınız olacak, sadık kul olacaksınız. Bunu açıklar mısınız bize ne ile sınanıyoruz bir ay boyunca?
DEMİRCAN Bendeniz bu gibi tasavvufi ifadeleri yerinde bulmam. Bize açlık diye bir kulluk görevi yüklenmemiştir. Eğer bu dinin merkezinde Kur’an varsa ki bu dinin merkezinde Kur’an vardır. Kur’an ne diyor bize? Denilen şu:
“Ey iman edenler size verdiğimiz rızıklardan helal ve tayyip olarak yani hem helal maddeleri hem genleri ile oynanmamış helal maddeleri helal yollarla kazanarak yiyiniz ve eğer ibadetli kullar olacaksanız Rabbinizin nimetlerine şükredin.” (Bakara 2/172. Ayrıca bak. Maide 5/87)
Şimdi açlık ne? Açlık bizde bir ölçü olamaz. Aziz Peygamberimiz Efendimiz; “Allahım! Kâfirlikten ve fakirlikten sana sığınırım.” şeklinde dua ediyor. Fakirlik iman hayatını tehdit eder, ahlak hayatını tehdit eder, ailelerin oluşumunu ve sürdürülmesini tehdit eder. Şimdi açlığı nereye oturtacağız. Yenilir, içilir ama israf sınırlarına vardırılmaz. Vücudumuzun ihtiyacı ölçüsünde yenir. Orucun sahuru yok mu, iftarı yok mu? Ama siz ölçüsüz yerseniz kendinize yazık edersiniz. Keşki iki çeşit yemekle yetinebilseydik ne güzel olurdu diyorum. Aziz Peygamberimiz biricik hayat önderimizin yemeklerinde bir çeşidi tercih buyurduklarını öğreniyoruz, hurma yediyse ikinci bir çeşit yemezler, et yedilerse ikinci bir çeşit yemezlerdi. Şimdi bu fevkalade bir sağlık ifadesidir. Malumunuz beyin mideye emir veriyor. Siz mideye on çeşit gıda aldığınız zaman beyin hangi madde için emir versin? Bir madde için mi yoksa hazım süreleri değişik on madden için mi? Az uyku, az konuşma ve az yeme ruhi kemalin yollarındandır.
ECE ÜNER Hocam zekâttan biraz bahsedelim. Zekât ve fitrenin önemi ve bilmemiz gerekenler var. Nedir bunlar? Zenginler daha bir verici olmakla mı yükümlüdür ve toplumumuzda da öyle midir hakikaten?
DEMİRCAN Zekât verme her Müslümanın şartları oluştuğunda yapması gereken farz bir görev. Zekât bilinmesi gereken bir görev de toplumumuzun bilmesi gereken çok önemli bir konu daha var. Biz verici olarak daima zenginleri, daima bilginleri, daima yöneticileri anlıyoruz. Oysaki böyle değil. İslâm toplumunda her fert ama her fert yani zengin, fakir, alim, cahil, kadın, erkek, güçlü, güçsüz, öğretmen, öğrenci herkes ben ne verebilirim mantığıyla hayatını yaşamak zorundadır. Müslüman olmak ben ne verebilirim sualini cevaplandırmak demektir. Asıl olan vermektir.
İşin garibi en zenginlerimiz bile kredi ile iş yapmanın yani ne alabilirimin peşinde. Siyasilerimiz de ben toplumumdan nasıl yararlanabilirim demekte.
Aziz Peygamberimiz efendimiz bir hadislerinde herkes her bir gün sadaka vermekle yükümlüdür, buyurur. Sadaka aslında imanımızın doğruluğunu belgeleyen davranış, iş, özveri anlamına gelir. Sadakayı maddi yardım manasına anladıkları için, sahabiler şöyle sorarlar:
- Ya Resulellah, siz her bir gün herkes bir sadaka vermekle yükümlüdür diyorsunuz. Her birimiz nasıl yardım edecek bir maddi imkanı bulabiliriz?
- “Eğer bunu yapamıyorsanız bir insana bedenen yardım ederseniz.”
- Ya Resulallah, herkes bedenen yardım edecek kişiyi nereden bulacak?
- Bildiği doğruları açıklasın, bildiği yanlışlardan sakındırsın, bu da kişi için sadaka olur.
- Ya Resûlellah, Eğer bunları yapacak imkanı bulamazsak,?
- Zarar vermesin, sözleri ile davranışlarıyla, işleri ve ilişkileriyle zarar vermesin bu da bir sadakadır, topluma yönelik hayırdır, Allah'ın rızasına götürecek bir köprüdür.”
Peygamberimiz her bir ferdinin yapabileceği hayırlardan örnekler vererek de şöyle buyuruyor: Bir bilgiyi öğrenip öğretmek sadakadır. Güleç yüz göstermek sadakadır. Tatlı bir çift söz sadakadır, yedirmek, içirmek selam vermek sadakadır.
Esselamu aleyküm şeklindeki selam cümlesini nasıl anlıyoruz bilmiyorum ama barışı yansıtan,bir cümledir, “barış üzerinize olsun” kardeşim demektir. Zaten İslam barışa girmek demektir. İslâm’ın birr anlamı Yaradan’ın egemenliğine teslim olmak, onun emir ve yasaklarına teslim olmak olduğu gibi diğer anlamına Barış sever olmaktır..Kur’ân’ın temel emirlerinden biri de Barışçı olmaktır. (Bakara 2/208) Peygamberimiz Medine-i Münevvere’ye ilk geldiğinde insanlar çevresini kuşatıyorlar, onlara yaptığı ilk konuşma, felsefi derinliği olmayan bir konuşmadır. Şöylece öğüt verir:
“Ey insanlar aranızda barışı yayın. Yedirin, içirin, gece kalkın Rabbinize, ellerinizi, gönüllerinizi açın, böyle yapın ki esenlikle Rabbinizin Cennetlerine giresiniz.”
Şimdi vermekten söz ediyorduk. Herkes verebilir. Tebessüm verilemez mi, bir çift söz verilemez mi, bir bilgi aktarılamaz mı, akşam eve gittiğimiz zaman eşimizin gönlünü alacak bir çift söz edemez miyiz? Telefonu açıp da bir dostumuzun hal ve hatırını soramaz mıyız? Şu dilimizi yalandan, gıybetten, iftiradan, yericilikten koruyamaz mıyız? Burada bir mesaj da verelim, Ramazan ikliminde ne olur siyasilerimiz de tansiyonu düşürsünler, güzel güzel konuşalım. Birbirimize saygı duyalım. İnsan onuruna özen gösterelim. Nedir bu kavga, hayat akıp gidiyor 3 gün sonra Ali Rıza Demircan için, bir başka gün bir başkası için ömür takviminin son yaprağı düşecek. Biz bütün hayatımızın sözlerinden, davranışlarından, işlerinden sorgulanacağız.
Sevgili kızım seninle görevli melekler konuşmalarını anında kayda alıyor benimle görevli melekler de benim konuşmalarımı kayda alıyor. Şu anda ben konuşurken siz beni dinlerken, melekler bizi yakın çekimle filme de alıyorlar ve arşivlemek üzere hayat dosyamıza koyuyorlar. Rabbimizin huzurunda biz bu hayat dosyamıza göre sorgulanacağız. Rabbimiz bize “işte bu hayat dosyanı diyecek, insanlar izlemeye başlayacaklar, feryat edecekler; bu sözler bu görüntüler benim değildir diyecekler. Diyecekler ama Kur’an’ın Yasin sûresindeki beyan da şöyle:
“ Biz insanın ağzını mühürleyeceğiz, bize elleri konuşacak, ayakları da yaptıklarına şahid olacak. ” (Yasin 36/65)
Siyasi olmak, iktidar olmak, muhalefet olmak, fabrikatör olmak, medya sahibi olmak kurtulmak mıdır? İmkânlar büyüdükçe Yaradan’ın katında sorgulama da büyüyecek. Habertürk'ün her yayınından ötürü Habertürk'ün sahibi de yöneticileri de Yaratan katında sorgulanacak. Ben de sorgulanacağım, peygamberlerde sorgulanacak. Dokunulmazlık yok. Kur’ân’ın şu muhteşem yaklaşımına bir bakınız:
“Biz. Peygamberlerin gönderildiği toplulukları da Peygamberleri de sorgulayacağız.” (Araf 7/6)
Sevgili peygamberimizin Veda Haccı konuşmasını biliyorsunuz Veda haclarında İslam'ın özünü yansıtan muhteşem hitabeleri var, o hitabelerinin sonunda sahabilere dönüyor şövlece soruyor: “Ey insanlar Rabb'imizin huzurunda benden de sorgulanacaksınız. Ben hakkımda ne diyeceğinizi bilmek isterim.” Sahabiler; Ya Rasulallah sen bize elçilik görevini yaptın, Allah'ım sana indirdiği buyrukları örneklendirerek bize tebliğ ettin, derler Bu cevabı alınca, ellerini kaldırıyor, Şahit ol Ya Rab, şahit ol Ya Rab, şahit ol ya Rab buyuruyor. Hepimiz sorgulanacağız. Dolayısıyla bizi dinleyenler içerisinde 15 yaşında liseli genç yavrumuz bana” hocam ben de mi bende mi vermekle yükümlüyüm, ben de mi vereceğim” diyebilir. Evet diyeceğim, güzel kardeşim, güzel yavrum sen de vereceksin Sen de arkadaşlarınla güzel geçineceksin, sen de öğretmenlerine öğretmen olduğu için saygı göstereceksin. Anneni üzmeyeceksin, böylece sen de verici olacaksın.
Hocam şimdi burada temel hedefimiz olmak ya ne kadar olursa artık. Onun genel ölçüsü kendimiz için istediğimizi bir başkası için de isteyebilmek mi?
DEMİRCAN O, vericiliğin muhteşem bir ölçüsüdür. Biri geliyor diyor ki Ya Resulellah beni Cehennemden uzaklaştıracak ve beni cennete yaklaştıracak sözleri, işleri, davranışları bana özetler misin? Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
Her kim Cennet’e yakın, Cehennem’e uzak olmak istiyorsa Allah'a ve ölüm ötesi ahiret hayatına iman üzerinde can vermeye baksın. Bir de kendi nefsi için istediklerini diğer insanlar için de istemeye çalışsın.
Hiç unutmuyorum bir sanat tarihi hocamız vardı İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde. çok duygulu coşkulu bir adamdı. Kendisi 1960'larda Süleymaniye Camii restorasyonunda yetkili olarak görev yapıyordu. O dönem Nato Genel Komutanı İstanbul'a gelmiş Süleymaniye Camii'ni gezerken bir hat tablosu görmüş. Yazının anlamı ne diye sormuş. “Sizden biriniz kendi nefsi için sevdiğini diğer insanlar için de sevemezse gerçek Müslüman olamaz” demişler. Bunun üzerine Nato Başkomutan’ı şöyle diyor: Bütün anayasaları ve yasaları kaldırsak da sadece bu ölçüyü insanlığın gündemine taşısak yeter olurdu.
Kendine yapılmasını istediğini başkalarına yap, kendine yapılmasını istemediğini başkalarına yapma. Bu ölçüden hareket ettiğimiz zaman inanın barış gelir, uzlaşı gelir. İnanın bu hayat kavga etmeye değer bir hayat değil. Asıl hayat ölümle başlayacak ahiret hayatıdır. Biz ihtilaflara girmekle, kavgalara düşmekle, birbirlerimizin haklarını, toplumun haklarını çiğnemekle hem dünya hayatını kendimize zehrediyoruz hem ahiret hayatımızı mahvediyoruz.
Şunu unutmayalım Allah kullarına merhametlidir. O kendisine yönelik olan günahları bağışlar ama adaleti gereği insanın insana yaptığını bağışlamaz ta ki insan, insandan hak helalliği almadıkça. A güzel kardeşim sen nasıl terör eylemi yapıyorsun. A güzel kardeşim sen nasıl insanların haklarını ve hürriyetlerini çiğniyorsun, nasıl sömürebiliyorsun Yani bu insanları sahipsiz mi zannediyorsunuz, bu dünya hayatındaki davranışlarınızdan ve işlerinizden sorgulanmayacağımızı mı zannediyorsunuz?
Sevgili kızım gerçekten asıl problem burada. Yaradan’a imanımızın sıcaklığını duymaya çalışalım. Gönül almayı bilmeyen insan var mı? 3 yaşındaki çocuk bile gönül almayı biliyor. Allah bütün güzellikleri bizim fıtratımıza kodlamıştır. Hiçbir eğitim almasa dahi insan varlığına kodlanan güzellikler dolayısıyla iyiyi, güzeli kavrar, yaşamaya başlayabilir.
ECE ÜNER Hocam ilk Akşam Raporu programında söylediniz, bu sözleri sonra başka bir programda söylediğinizde medyada çok yer aldı,. Hatırlatacağım şimdi cinselliğini ahiret hayatına bir yatırım olduğunu belirtiniz, cinsellik ibadet hayatının bir bölümüdür hatta namaz kılmakta da aynı şey dediniz. Büyük gürültü koptu. Şimdi ben biliyorum ki bunun çok daha derin çok daha manevi bir anlamı var. Neden beşeri aşk, şimdi siz tasavvufi söylemi çok sevmiyorsunuz biliyorum ama beni de hoşgörün, ben de çok seviyorum. Diyelim ki bir erkeğin kadına aşık olması Allah aşkını da kolaylaştırır mı yani Leyla'ya aşık olmak biraz Mevla’ya aşık olmak demek mi? Siz bunları söylerken o gün ne demek istemiştiniz onu da açar mısınız? Neden sevişmek ibadettir mesela?
DEMİRCAN Sevgili kardeşim cinselliği yaratan Allah’tır. İnsanları erkek ve kadın olarak yaratan Allah’tır. Bize cinsel organları da, tatmin edilmek istenen cinsel arzuları da yaratan O’dur. Erkeği kadına, kadını erkeğe eğilimli kılan O’dur. Bir erkeğin bir kadına ilgi duyması - ihtiyaç duyması tabiidir. Fakat Yaradan bu eğilimin, bu kadın erkek arasındaki vuslatın/birlikteliğin meşruiyet çerçevesi içinde gerçekleşmesini istiyor. Rabbimiz mealen şöyle diyor: “Ben yarattım, egemen olan benim, benim koyduğum ölçülere göre hayatınızı düzenleyeceksiniz. Evlilik yolu meşruiyet yoludur. Ben insanın oluşumunu cinsel ilişkiye bağladım. O halde siz meşru olan evliliğe talip olacaksınız.”
Bir insanın meşruiyet çerçevesinde Leyla’ya olan Sevdası Mevla'dan gelen bir sevginin bir Cazibenin ürünüdür. Dolayısıyla Yaradan’ın buyruğuna uygun olarak vuslat özlemi ve bu özlemin evlilik yoluyla gerçekleştirilmesi Yaradan’ın buyruğudur Bu buyruğa uyş da ibadettir Olay bu… Biz ibadeti bilmiyoruz;ibadet Allah’ın Kur’ânî emirleri ve yasaklarına uymaktır. Sevgili kardeşim mesela bilim adamı laboratuvarda deney yaparken ibadet halindedir. Eğer, inancı şu ise; Allah'ım sen maddeyi yaratansın maddenin fiziksel, kimyasal özelliklerine halk edensin. Ben bu madde üzerinde çalışıyorum. Benim bu yaptığım laboratuvar çalışmalarının amacı senin yarattığın kullar, senin yarattığın maddelerden daha fazla yararlansın. Bir emniyet mensubu yaşadığı toplumda yaratana iman çizgisinde insanların güvenliğini sağlamak için görevini yerine getirmesi, bu doğrultuda görev yapması, da ibadettir.
Şimdi efendim diyorlar ki ben ibadet yapamıyorum. Burada ibadetin tanımı bilinmeli. Bir hakim görevini adaletle yapıyorsa ibadet halindedir.
ECE ÜNER Bunların tam tersi geçerli ise bu ne olur?
O zaman isyan olur. Yaradan’ın emirleri uygulama ibadet Yaratanın emirlerini çiğneme de ibadetsizliktir, isyandır.
ECE ÜNER Hocam az önceki iki konuğuma sordum size de soracağım, Ömer Tuğrul İnançer’in sözlerini, Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir, bu şanssız sözler ama siz dinlediniz mi bu konuşmayı?
Ben kendi kendime prensipler edindim. Şimdi insanları sevmedikleri tarz da andığınız zaman gıybet olur. Gıybet, ölü kardeşinizin etini yemek gibidir diyor Kur’an. Nasıl bundan tiksiniyorsunuz, insanları gıyaplarında hoşlanmayacakları tarzda anmayın buyuruyor. Onları onlarda olmayan vasıflarla anarsanız, o iftira olur. Ben bugün buradan siyasilerimizi de uyarıyorum. Allah aşkına İslâmi kurallara uymak hepimizin görevidir. Şu kırıcılığı, birbirimizi gıybet etmeyi bırakalım. Birbirlerimize iftiraya varan ifadeler kullanmayalım. Efendim bakınız Ben 52 yıllık evliyim. Allah eşime uzun ömürler versin. İnanır mısınız eşim benimle olan ilişkilerinde dahi dişiliğini değil daima şahsiyetini ön plana çıkarmıştır. Biz de kadınlarımız hamile kaldıklarında büyükleri yanında hamileliklerini örtmek isterler. Biliyorsunuz bizim kültürümüzde bolca hamile elbiseleri vardır. Yani adeta kamufle edilir. Oysainsan kutsalsa hamile kadın da kutsaldır. Çünkü o aylarca karnında, yıllarca kucağında bir ömür boyunca da kalbinde taşıyan varlıktır. Fakat sosyal medyadan sonra dünyanın olumsuz görüntüleri bizim insanımızı etkiliyor. Falanca ünlü aktris gebeliğinin her safhasında çıplak vücuduyla karnıyla objektiflerin önüne geçiyor. Bizimkiler de taklit ediyor. Zannediyorum Tuğrul Bey kardeşim benim gibi geçmişin kültürünü aldı ve bunu özlem duyduğu için… kadınlara bir sosyal konum belirleme amacı yok ama son ifadeler maksadı aşmış ifadelerdir ben de onay vermiyorum ama irticali konuşmalar yapılırken bazen söz çıkıyor hata oluşuyor ama toplumun en azından bir kesiminin üzücü mesajlar almış olması Tuğrul Bey kardeşimizi de üzmüştür.
ECE ÜNER Hocam son zamanlarda işte bu koskoca bir yaz neredeyse Gezi olaylarını konuştuk. Onun sonuçları analiz edilmeye çalışılıyor… Geçen gün Diyanet İşleri Başkanı Profesör Doktor Mehmet Görmez farklılıklar bizim zenginliğimizdir ondan hiçbir zaman çekinmeyin, çekinmeyelim onlardan alacağımız en önemli şey o ihtilafı kavgaya dönüştürmemektedir dedi neler söylemek istersiniz.
Sevgili kardeşim doğrudur farklılklar zenginlik olarak görülebilir ama farklılıklara tahammül edilebilirse. Dillere pelesenk edilen bir tabir vardır. Efendim görüşlerinize saygı duyuyorum ama… Efendim farklı görüşlere saygı duyulmaz. Şimdi ben İslâm'ın bağlısı bir insan olarak faizli bir ekonomik yapıya saygı duyabilir miyim, ben eşcinselliğe saygı duyabilir miyim, ben evlilik dışı ilişkiye saygı duyabilir miyim, ben emeğin sömürülmesine saygı duyabilir miyim, ben siyasi amaçlarla gerçekleştirilecek idam cezalarına saygı duyabilir miyim? Duyamam. Ama bir büyk ölçüde tahammül edebilirim. Saygı, kendini inkar anlamını taşır. Biz farklılıklara saygıyı geçelim ama tahammül edebilmeliyiz.
Biz Yaradan’ın huzurunda ayrı ayrı sorgulanacağız. İnsanların bir kısmı inançlı olacak, bir kısmı inkarcı olacak, bir kısmı Yaradan’ın buyruklarına göre ahlaki değerlere bağlı olacak, bir kısmı da kendi çıkarları için bütün toplumsal menfaatleri çiğneyebilecek. Bu durum her toplumda vardır, Peygamber topluluklarında da vardı. O halde farklılıklarımızı saygı duymayı beklemeyelim de daha gerçekçi ve olabilir olanı yapalım yani tahammül edelim. Tahammül edebilirsek farklılıkları da şiddete dönüştürmeden karşı tarafı aşağılamadan koruyabiliriz. Eğer farklılıklarımızı çıkarlarımız gerektirdiği zaman şiddete dönüştürerek egemenlik kurmaya kalkışırsak gezi olaylarının benzerleri olur.
Gezi olayları sırasında ilahiyatçıların fikirleri pek sorulmadı. için biz de görüşlerimizi aktarma imkânına kavuşamadık. Sağduyunun sesi olabilecek insanlar herhalde bir ölçüde ilahiyatçılardır. Neden onlar devre dışı bırakılırlar anlayamıyorum.
İster kabul edin ister etmeyin. Farklılıklar bir ölçüde tahammülle zenginlik olabilir. Biz iftarda Müslimlerle beraberdik. Fener patriği de geldi. Benim bugünkü mevcut Hristiyanların Allah inancı ile inançlanmam mümkün müdür? hz. Meryem’i yarı ilah Hz. İsa’yı haşa Allah’ın oğlu olarak kabullenmek benim için tam bir Allah’a ortak koşma konusudur. O halde bana düşen vazife inanmadığım, katılmadığım bu görüşleri tahammülle karşılamak.. Bakınız tekrar ediyorum. Öteki tektir, o da zalimlerdir. İnsanların haklarına, hukuklarını çiğneyenlerdir. Bu Müslümanlar da olabilir, gayri müslim de olabilir. Haklara hürriyetlere saygılıysak öteki olmaz.
Kur'ân'ın ifadesi: “Karşıt olduğunuz insanlara dahi sakın ha adaletsizlik yapmayın.” şeklindedir.
ECE ÜNER O zaman Kur’ân’ın ikinci en büyük şartını mı biz ezip geçmiş oluyoruz. Kul hakkı mı yemiş oluyoruz?
E gayet tabi sevgili kardeşim. İnsanların hukuki ve sosyal haklarınaezip geçiyoruz ama farkında değiliz.farkında değil. Biz faiz haramdır, rüşvet haramdır diyor geçiyoruz, eksik tartıp ölçme, arızalıyı/defoluyu sağlam deyip satmak, karaborsacılık yapmak, emeğin hakkını vermemekihale yolsuzlukları haramdır diyor geçiyoruz. Peki bunlar nedir? Sevgili kardeşim bunlar hep kul haklarıdır. İslam'ın yasakladığı bu haramlar kazanç yolu yapılamaz, imanmız ve yasalar bunları engellemelidir. Bu haramların işlendiği toplumda sabit gelirliler fakirleşir, milyonlar geçim sıkıntısı içerisinde perişan olur, mutlu azınlıklar oluşur.
ECE ÜNER Bu açıdan baktığınızda bizim toplumumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güzel kardeşimekmeden biçmek Allah’a özgüdür. İnsanlar eğitme muhtaçtırlar. Ben şuna inanıyorum ki yaratan biz insanları yeryüzü hayatında denemeye uğrattığı için bizim varlığımızda bütün iyilikler ve güzellikler kodlandığı gibi bütün çirkinlikler, kötülükler de kodlanmıştır. Siz bu yaratılış düzenini yok edemezsiniz. En inkarcı ve zalim tipte dahi bir insanı öz vardır. Yeter ki o özü ortaya çıkarabilelim.
Buradan medya sahiplerine de seslenmek istiyorum. Yayınlarından Allah katında sorumludurlar. Hatırlıyorum bundan 30-40 sene evvel batıdan gelmiş bir takım güzel filmler vardı. O filmlerde anneye sevgi, babaya saygı işleniyordu. Talebelere ilgi hocalara hürmet konu ediliyordu, zararlılar yeriliyordu. Şimdi yerli ve yabancı filmlerde dizlerde ve haberlerde bir haram cinselliktir, şiddettir, israftır tutturduk gidiyor, insanlara bir şey vermiyoruz ki. Bir örnek daha vereyim, Emirgan’da oturuyorum. 30 sene kadar önce Emirgan'ın gayrimüslimler bile Ramazan günü Emirgan caminin karşısında çınar altında oturup çay içmezlerdi. Neden Çünkü Müslümanlar oruç tuttukları için. Şimdi gidin bakın adeta Müslümanlarla alay edilircesine tavırlar sergileniyor. Oruç tutmayabilirsiniz, oruç tutmak asalettir, oruç tutmak bir kulluktur. Eğersiz Yaradan’a gönlünüzü açmazsanız yaradan sizi kendisine muhatap olma yüceliğine erdirmez.
Oruç tutmayabilirsin o senin sorunun, senin adına ben yargılanmayacağım. Bana saygı duy da demiyorum ama farklılıklara saygı duymuyorsan tahammül edeceksin. Karşı tarafı üzer miyim bu soru insanın gündemine gelmeli. Buradan siyasilerimize de entelektüellerimize de ilahiyatçılarımıza da kendime de şunu hatırlatmaya çalışıyorum. Biz güzellikleri, doğruları, medeniliği kendimize ifade etmeye çalışıyoruz. Acaba karşı taraf nasıl algılıyor? Eğer biz hissettiklerimizi karşı tarafa hissettiremiyorsak o zaman moda tabir ile söylem değiştireceğiz.
Sevgili kardeşim inanaı benim modern zamanlardan öğrendim hiçbir şey yok. Kur'an kültürü bize farklı insan modelleri de çiziyor. Bakın Allah’u zülcelal inkarcı tipler bile bize şöyle emrediyor: “Onların ruhunda etkili tatlı, güzel sözler söyleyin.” Dolayısıyla bize göre en inkarcı, en karşı tip bile kendi doğasını değiştiremez. Ona kardeşçe muamele ederseniz, onu okşarsanız, onu Yaradan’dan ötürü sevebilirseniz size açılır. Dost bile olabilir Kur’an’da şöyle buyrulur: “İyilikle, kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde karşıla. Kötülüğü güzellikle karşılamaya çalış. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişinin bile ne kadar yakın dost olduğunu görebilirsin.”
ECE ÜNER Bu mesajlarla noktalayalım Hocam çok çok teşekkür ediyorum.
Yorum Sayısı : 0